|
||
ÖZDAĞ; MASADAN KALKIN | ||
ÖZDAĞ; MASADAN KALKIN | ||
SİYASET Haberi | ||
![]() |
||
Bugün bizim için ayrı kıymetli bir tarih. Çünkü bugün, Zafer Partisi’nin dördüncü kuruluş yılını tamamlıyoruz. Yani Zafer Partisi artık 4 yaşında. Bundan tam 4 yıl önce, 26 Ağustos 2021 tarihinde kurulan Zafer Partisi, kurucu önderi Sayın Prof. Dr. Ümit Özdağ’ın genel başkanlığında geçen bu 4 yıllık süre içerisinde, Türk siyasal yaşamında kendisine çok önemli ve kıymetli bir yer edindi. Bir alan açtı.
Dört yıl içerisinde önemli bir oy yüzdesine ulaştı ve adeta yerleşik bir siyasi parti haline geldi. Çok köklü geleneği ve geçmişi olan bir siyasi partiymişçesine kurumsallaştı. Belki de bunun sebebi, temsil etmiş olduğu siyasal görüşten kaynaklanmaktadır. Bugün için %10’luk oy gücüne ulaşmış olan Zafer Partisi, şüphesiz potansiyel olarak bunun çok daha ötesinde ve ilerisinde bir politik güce sahiptir. Ve yapılacak olan, önümüzdeki ilk genel seçimlerdir. Bu seçimlerin olağan tarihinde değil, mümkün olduğunca erken bir tarihte yapılmasını beklemekteyiz. Beklediğimiz bu ilk genel seçimlerde, Zafer Partisi bu potansiyel gücünü sandığa yansıtacaktır.
Değerli arkadaşlar, yeni eğitim öğretim yılı başlıyor. 2024–2025 eğitim ve öğretim yılı için okul kayıtları başlamış durumda. Okul kayıtlarının başlamasıyla birlikte, hemen her yıl duymaya alışkın olduğumuz ne yazık ki aynı şikayetler, yine velilerden ve vatandaşlardan yükselmeye başladı. Bu şikayetlerin başında, okul kayıtları için okul idaresince istenen zorunlu bağışlar geliyor.
Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı okullarda, okul idarelerince talep edilen bu zorunlu bağışlar, bilindiği gibi ne yazık ki hâlen bir sorun teşkil etmektedir.
Zorunlu olmasa da ve söylendiğinde Millî Eğitim Bakanlığı tarafından kabul edilmese de okul kayıt parası alınmaktadır. Yani o mahallede oturan öğrencilerin ve ailelerin yasal hakkı olmasına rağmen, kayıt yapılabilmesi için öğrencilerden okul kayıt parası talep edilmektedir. Bu ücret gayriresmî olarak alınmakta, değişik adlar altında, okul-aile dernekleri ya da okul aile birlikleri gibi yapılanmalar aracılığıyla "bağış" adı altında istenmektedir.
Üstelik bu rakam, ailelerin ekonomik gelir düzeyine göre değişiklik göstermekte fakat işin biraz da “borsası” oluşmuştur. 10.000 TL’nin altında bağış kabul edilmediği gibi, 50.000 TL ve üzerinde bağış talep edilen veliler de bulunmaktadır. Bu, her yıl konuşulan, uygulanan fakat hükümet ve bakanlık tarafından reddedilen bir gerçektir.
Cumhur İttifakı hükümetinin okullarımızın eğitim kadrosunu bu duruma düşürmesini kabul etmiyoruz, buna içerleniyoruz. Eğitim kadrosundaki öğretmenlerimizi, velilerin gözünde para talep eden kişiler konumuna düşürerek onların toplumsal itibarlarının zedelenmesine sebep olunmaktadır.
Oysa AKP hükümeti, “itibardan tasarruf edilmez” diyerek gösterişli ve şaşaalı bir yaşam için kamu bütçesinde savurganlık ve israfa yol açan uygulamalar içerisindedir. Eğer AKP hükümeti, bu görgüsüz ve müsrif harcamalar yerine Millî Eğitim bünyesindeki okulların temel ihtiyaçlarını karşılama yoluna giderse; hem öğretmenlerimizin itibarı zedelenmemiş olur hem de öğrenci–öğretmen ilişkisinde saygı zedelenmeden korunmuş olur.
İlkbahardan itibaren açıklanmaya başlanan tarımsal ürün fiyatlarına geçmeden önce bu konuyla ilgili son bir şey daha söylemek istiyorum:
Değerli arkadaşlar, ne yazık ki okullardaki kantinlerde satılan ürünlerin kalitesizliği ve fiyatlarının yüksekliği nedeniyle, öğrencilerimizin yetersiz beslenmeden kaynaklı gelişim bozuklukları yeniden gündeme gelecektir. Bu, okulların açılmasıyla birlikte çocuklarımız açısından önemli bir sorun olarak önümüzde durmaktadır. Çünkü pahalılık, yetersiz beslenmeyi; yetersiz beslenme ise hem fiziksel hem de zihinsel gelişim bozukluğunu beraberinde getirmektedir.
Zafer Partisi olarak biz, uzun yıllardır her eğitim-öğretim yılı başında bu konuyu dile getiriyor ve diyoruz ki: En azından okullarda bir öğün ücretsiz yemek verilsin! Ancak bu teklifimiz bugüne kadar hiçbir zaman kabul görmedi. Her yere kaynak ayırabilen Cumhur İttifakı iktidarı, ne yazık ki öğrencilerimize bir öğün yemek için kaynak ayıramamaktadır.
Fakat biz, ısrarla bu talebimizi dile getirmeye devam edeceğiz. Aynı Cumhur İttifakı iktidarı, okullarımızın eğitim-öğretim kadrosunu, öğretmenlerimizi itibarsızlaştırmayı sürdürmekte; “itibardan tasarruf edilmez” diyerek gösterişli ve şaşaalı harcamalarına devam etmektedir.
Cumhur İttifakı iktidarının eğitimden tarıma geçişindeki yönetim anlayışı, Türk tarımını da derinden etkilemiştir. Eğitimdeki bu aksaklıklar ve yönetim sorunları, beraberinde Türk tarımını öyle bir çökertti ki; artık tarımdan ve çiftçilikten geçinebilmek mümkün olmadığı gibi, tarımla uğraşmak adeta çiftçi aileleri için kaçınılması gereken, zarar getiren bir iştigal hâline dönüşmüştür.
İlkbahardan itibaren açıklanmaya başlanan tarımsal ürünlerin taban alım fiyatları her seferinde ya ürünün üretim maliyetine denk gelmekte ya da bu maliyetlerin altında kalmaktadır. Bu yıl yaş çay ile başlayan bu tablo, buğdayla devam etmiş; şimdi ise nohut ve fındık taban alım fiyatları ile üretici zarar ettirilmeye devam edilmektedir. Nohut için açıklanan taban alım fiyatı, çiftçinin üretim maliyetlerini karşılamamaktadır.
Fındıkta ise maliyetlerdeki %50’lik artışa rağmen, üreticiler zararına çalışmakta; adeta tüccar için üretim yapan bir konuma düşmektedir. Çiftçinin borçları ve devletten alması gereken destekleme ödemeleri hâlen ödenmemiştir. Oysa çiftçinin bu alacakları birer yasal haktır. Buna karşılık, kamu-özel işbirliği projeleri adı altında, köprü ve otoyol gibi yatırımlara hükümete yakın şirketlere haraç gibi ödemeler yapılmaya devam edilmektedir.
Zafer Partisi’nin iktidarında Türk çiftçisinden, işçisinden, memurundan ve vergi mükelleflerinden çalınıp AKP ve Cumhur İttifakı iktidarından geçinen yandaş şirketlere aktarılan tüm varlıklar, paralar ve haksız edinilmiş zenginlikler, bu haramilerden geri alınacak ve tekrar vatandaşın cebine, yani kamu hazinesine iade edilecektir.
Değerli arkadaşlar, AKP hükümeti uyguladığı yanlış tarım politikalarıyla Türk çiftçisini tarımdan uzaklaştırırken, nüfusun kentlere göç etmesine sebep olmaktadır. Ancak ülkemizin içine sürüklendiği bu derin ekonomik buhranda, kentlere yığılan nüfusun iş bulup çalışabilmesi artık mümkün olmamaktadır.
Nitekim Türkiye İstatistik Kurumu’nun geçtiğimiz günlerde açıkladığı veriler göstermektedir ki; gerçek işsizlik oranı %30’u aşmış, iş bulmaktan umudunu kesmiş kişilerin ve iş arayanların sayısı ise 13 milyona ulaşmıştır. İşte bu iş bulamayan, bulsa da geçinebilecek kadar maaş alamayan büyük kalabalıkların yaşadığı şehirlerde; suç çetelerinin ortaya çıkması için son derece elverişli bir ortam oluşmaktadır.
Kentlerdeki işsiz, mesleksiz ve umutsuz gençlerin para kazanmak, zenginleşmek gibi hayallerle tehlikeli maceralara atılarak suç örgütlerine, mafya çetelerine insan kaynağı hâline gelmesi; hükümetin acilen müdahale edip önlem alması gereken çok ciddi bir sorundur. Bu mesele sadece bir asayiş sorunu değil, ülkemizin geleceğini ilgilendiren, özellikle aile yapısı açısından büyük bir sosyal ve toplumsal krizdir.
Bugün ele aldığımız bu hayati konuyu, ilerleyen süreçte düzenleyeceğimiz basın toplantılarında da gündeme taşımaya devam edeceğiz.
Değerli basın mensupları, Bu yılın başında, 19 Mart tarihinde yaşanan yargı müdahalesinden itibaren, ülkemizin yönetimine yerleşmiş olan siyasi zümrenin, iktidardan gitmemek ve hesap vermemek adına hukuka ve vicdana aykırı davranışlarla iktidarını sürdürmeye çalıştığını görüyoruz.
Yerel yönetimlerde görevli seçilmiş siyasetçiler, belediye başkanları, parti genel başkanları, Fatih Altaylı gibi gazeteciler, öğrenciler, sanatçılar ve kamuoyu oluşturma gücüne sahip muhalif isimler; iddianamelerle, tutuksuz yargılanmaları gerekirken uzayan tutuklu yargılamalarla, henüz ceza bile almadan özgürlüklerinden mahrum bırakılarak cezalandırılmaktadır.
Cumhur İttifakı iktidarının oy grafiğindeki ok aşağıya doğru indikçe, siyasallaşan yargı sopasını muhalefetin sırtında daha fazla hissediyoruz. Buradan seslenmek istiyorum: Siz, AKP’nin siyasal elitleri; yıllardır “askeri vesayet” diyerek güya şikayet ettiğiniz vesayetçiliğin yerine, bugün yargı vesayetini koymuş durumdasınız. Seçimle geldiğiniz iktidardan, seçim yoluyla gitmemek için yargı vesayetiyle toplumsal muhalefeti bastırma yoluna gidiyorsunuz.
Ülkemizin yönetimine oturmuş bu siyasi zümre, yönetimden gitmemek ve hesap vermemek adına iktidarını sürdürebilmek için her şeyi yapmaktadır. Nitekim Devlet Bahçeli’nin “Abdullah Öcalan Meclis’e gelsin, konuşsun” diyerek, başta Türk milliyetçileri olmak üzere bütün vatanseverleri şaşkınlığa uğratmasının üzerinden tam 10 ay geçti. Bu geçen 10 aylık süre içinde, terör örgütünün kurucu elebaşı ve bebek katili Abdullah Öcalan, adeta meşru bir siyasi figür hâline getirildi.
40 yıldır cinayetler işlemiş bir narko-terör örgütü, sanki dayanaksız bir iddiayı desteklercesine; yani Kürt etnisitesinden Türk vatandaşlarının tamamını temsil ediyormuş gibi, PKK ile müzakere masasına oturuldu. PKK ile pazarlık yapıldı, örgüt bu masaya oturtuldu.
Değerli arkadaşlar, biz bu masanın 22 Ekim tarihinden itibaren kurulu olduğunu aylardır anlatıyoruz. Bu inkar edildi. Ancak bugün, bu masa cismanî olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kurulmuş durumda. “Millî Birlik, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu” ya da “Millî Dayanışma, Demokrasi ve Kardeşlik Komisyonu” adıyla, artık bu masayı açıkça görebiliyoruz.
Masa, dördüncü toplantısını yapmış durumda ve Meclis Başkanı Sayın Numan Kurtulmuş, bu toplantıda niyetlerini çok net bir şekilde ortaya koymuştur. Ne demiştir? "Toplumsal rızanın artırılması en önemli vazifemizdir," demiştir. Komisyonun görevi olarak toplumsal rızanın artırılmasını ilan etmiştir. Evet, tam da bunu söylüyorduk 10 aydır: Bu komisyon, Türk milletini yürütülmekte olan ve bir kısmı da çoktan bağlanmış olan pazarlıklara, tavizlere hazırlamak için kurulmuştur. Yani Türk halkını bu kıvama getirmek için, bu komisyon üzerinden kamuoyu meşgul edilmekte, Türk toplumu oyalanmaktadır.
Bugüne kadar terör örgütüne verilmiş olan sözlerin ne kadarı uygulanabilecekse, kamuoyu buna hazırlanmakta, “toplumsal rıza” adı altında meşruiyet oluşturulmaya çalışılmaktadır. Zira terör örgütü, ilk kurulduğu andan itibaren sadece silahlı saldırılar değil, siyasal taleplerle de hareket etmiştir. Bugün, bu siyasal taleplerin ne kadarının karşılanacağına dair toplumsal onay, işte bu Meclis Komisyonu üzerinden üretilir hâle gelmiştir.
Bu komisyonun temel görevi budur. Bu komisyonu boşa çıkarmak, öncelikle bu pazarlık masasının kurulmasına, yani Devlet Bahçeli’nin anonsuyla başlayan bu terör örgütüyle “al-ver” sürecine karşı çıkan tüm siyasi partilerin görevi olmalıdır. Tıpkı Zafer Partisi gibi!
Mecliste temsil edilen bir parti olduğu için davet edilmiş olmasına rağmen, tıpkı Zafer Partisi gibi bu politikayı reddeden İYİ Parti, burada takdir edilmesi gereken bir tutum sergilemiş ve o masaya oturmamıştır. Aynı şekilde, Cumhur İttifakı’nın kendi iktidarını sürdürebilmek adına —tıpkı 12 yıl önceki birinci çözüm sürecinde olduğu gibi— yeniden teröre taviz vererek kurmuş olduğu bu pazarlık masasına; Cumhuriyet Halk Partisi’nin ve AKP siyasetine karşı konumlanan diğer siyasi partilerin de itiraz etmesini ve bu masadan kalkmasını, Zafer Partisi olarak Türk seçmeni adına, Türk halkı adına, Türk milleti adına talep ediyoruz.
Cumhuriyet Halk Partisi, kurulmuş olan bu “al-ver” pazarlık masasındaki oturuşunu sürdürerek, Cumhur İttifakı iktidarının muhalifi olma iddiasını zedelediğini görebilmeli ve anlayabilmelidir.
Prof. Dr. İlber Ortaylı’nın Dicle ve Fırat havzasında bölgede boşalan köylere çiftçi Uygur Türkilerinin yerleştirilmesi görüşü hakkındaki soru üzerine Azmi Karamahmutoğlu: Evet, bu kavganın bir “su kavgası” olduğu onlarca yıldır dile getiriliyordu. Sınır aşan sular meselesi, ülkeler arasında sürtüşmelere ve çatışmalara yol açabileceği gerekçesiyle defalarca konuşuldu. Dicle ve Fırat nehirlerine ilişkin politikaların varlığından söz edildiği gibi; GAP bölgesinde yabancı şirketlerin, Türk şirketleri ya da vatandaşları üzerinden geniş toprak alımları yaptığı da uzun süredir konuşulmaktadır.
Özellikle 12 ülkenin GAP bölgesinden toprak aldığına dair iddialar gündeme gelmiştir. Evet, şüphesizdir ki Türkiye’nin son 40 yıldır etnik ayrılıkçı terörle meşgul edilmesinin ardında, yalnızca toplulukların kültürel haklarının elde edilmesi amacı yoktur. Bu mücadele, her etnik grubun kendi kaderini tayin hakkını kazanması için de verilmemektedir. Bu sürecin arkasında, ekonomik temelli, küresel emperyalizmin politikaları bulunmaktadır.
Türkiye’de yaşananlar da, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizdeki Dicle ve Fırat havzasına yönelik birtakım emellerle ilgilidir. Bu konu daha da detaylandırılabilir. “Büyük Siyon Devleti” iddiasıyla, Kızıldeniz’den başlayıp Dicle-Fırat havzasına kadar uzanan bir hat üzerinde bir ideolojik hedefin varlığını da dikkate almalıyız.
Nitekim bugün, aynı siyonist emellerin Kıbrıs üzerine birtakım söylemler geliştirdiğini, İsrail medyasında açıkça görüyoruz. İsrail’deki aklıselim kişilerle konuştuğunuzda, bu konuların gerçek olduğunu söylüyorlar. Ve bu fikirlerin, özellikle bugün Netanyahu hükümetiyle birlikte iktidarda olduğunu da kabul etmek gerekir.
Türkiye’ye, yaşadıkları bölgelerden Türklerin göç ettirilmesi ilk defa yaşanan bir durum değildir. Ancak Türk devletinin temel politikası, kendi çevresindeki Türk nüfusun boşaltılmasına karşıdır. Özellikle Osmanlı hinterlandında yaşayan Türk nüfusun, bulundukları ülkelerde kalması tercih edilir. Bu anlayışın dışında tutulan tek örnek, elbette Doğu Türkistan’dır.
Arzu edilen ise, ister Türk, ister başka bir etnik kökene mensup olsun, herkesin kendi vatanında yaşamasıdır. Biz nasıl ki bu ilkeyi Suriyeliler, Afganlar, Pakistanlılar, Iraklılar, İranlılar ve Afrika’dan gelen göçmenler, kaçaklar ve sığınmacılar için savunuyorsak; aynı talebi Doğu Türkistan’daki Uygur Türkleri için de dile getirebilmeliyiz. Onların da kendi vatanlarında yaşamalarını istemeliyiz.
Ve nihayetinde, kendi ülkemiz içerisinde de Türk vatandaşlarının birlik ve beraberlik duygusu içerisinde; tek bir yumruk hâlinde ve ülkü birliği içerisinde geleceğe doğru yürümesini en samimi dileğimiz ve temennimiz olarak ifade ediyoruz. |
||
|
||
Etiketler: ÖZDAĞ;, MASADAN, KALKIN, |
|
Bu modül kullanıcı tarafından yönetilir, ister kod girilir ister iframe ile içerik çekilir. Toplamda kullanıcı 5 modül ekleme hakkına sahiptir, bu modül dahil tüm sağdaki modüller manuel olarak sıralanabilir.