Yusuf ALİOĞLU 'Sıkıntı yok!'
Yazı Detayı
05 Mayıs 2022 - Perşembe 16:14 Bu yazı 2847 kez okundu
 
'Sıkıntı yok!'
Yusuf ALİOĞLU
 
 

Hep birlikte düşünce ve kültür adına türbülans halleri yaşıyoruz. Zihinler, sahici olan ile karşılaşma pastişlerinden yitik şehir formatında. Kendisinden hiza aldığımız duruşlar, akıl kurucu kelimeler yersiz romantizm sağanağında sırılsıklam. Bilinenden bilinmeyene, görünenden görünmeyene sahte erişim fotoğrafları yayılıyor etrafa.

 

Bir gündemden öbürüne koşuyoruz. Hangisi bizim bilmeden gündemler etrafında kovboyculuk oynuyoruz. Hangisi bizim bilmeden kelimeler alıyor, kelimeler satıyoruz.

 

Sıkıntı yok.

 

İnanç dünyamıza ve medeniyet tecrübemize dayalı göstergeler post kolonyal süreçlerde bir bir işgal ve imha edilirken, değer kümeleri sanal ekranlarda, tüketim listelerinde buharlaşıyor. Bilgi, düşünme ve hikmet menzillerini yitirip varoş düzeysizliklerinde debelenirken hala 'çocuk düştüğü yerden kalkar'clıktan, otantik merkeziyetçilikten, mazi severlikten söz edebiliyoruz.

 

Sıkıntı yok.

 

Coğrafyalar arasında ping pong topu gibi savrulmuşuz, tarihe veda seansları ile yediden yetmişe benlik travmaları yaşamışız, ne doğulu kalabilmiş ne de batılı olabilmişiz, ayağa düşüren öykünmecilikler ile toplu iğtişaş halleri yaşamışız, sahte doğum sancıları eşliğinde ütopik diriliş ve varoluş hikayeleri yazmışız.

 

Sıkıntı yok.

 

Ümmetin çocukları deizm bulvarlarına dökülmüş yapraklar gibi anamalcılarn potinleri altında can çekişiyor. Şairin dediği gibi, ‘çocukların her biri antik çağ filozofu’ sanki. Çocukluk tınısından eser yok. Genç kızlar ve genç erkekler enerjileri toprağa boşaltılan ihtiyaç fazlası fabrikasyon mamüller adeta. Kadın canavarı erkek sayısı her gün artıyor. Aileler, kırık aynadan yansıma birer silüet gibi renksiz, ruhsuz, istikametsiz. Toplumsal düzen sarsılıyor. Ahlaki değerlere kör ve sağır, lakayt ve müstehzi bir toplum.

 

Sıkıntı yok.

 

Düzensiz göç süreçlerine her gün yeni bir trajedi ekleniyor. Batırılan botlarda çoğu kadın ve çocuk onlarca masum dev dalgalara gömülüyor. Sınırlarda insanlığımızdan utandığımız kahpelikler, iğrençlikler yaşatılıyor. Göçmen kamplarında çamurdan yataklar, çamurdan kaşıklar, çamurdan yiyecekler. Minik yavruların ve annelerin gözlerinde büyüyen korku ve endişe yumakları. Göç konusu bütün insani yanlarından soyutlanarak göçten sorumlu bir  komiserin dosyasında basit bir istatistik mevzuuna indirgeniyor: insanın adı yok.

 

Sıkıntı yok.

 

Piyasada cehalet ve cühela itibar kazanıyor.  Bilmeyenlerin sayısı artmakla kalmıyor bilmemek nimetten sayılıyor, bilmeyenler arif muamelesine denk. Kitabın sayfalarında dolaşmak yerine sokak aralarında dolaşmak öneriliyor. Dirilten kelimeler yerine inkar eden, sürgün eden, ihbar eden, susturan, kelepçeleyen, hapseden, öldüren kelimelerin satıldığı pazarlarda uzun uzun kuyruklar var.

 

Sıkıntı yok.

 

Mal ve hizmet fiyatları uçuyor, bir günde üç defa raf etiketi değişiyor, enflasyon karşısında sabit gelirler erimenin ötesinde buharlaşıyor, en basit tüketim maddeleri lüks sayılıp vazgeçiliyor, asgarinin asgarisinde bir karar noktası aranıyor. Spekülatif bilgiyi dolaşıma sokan da, kalabalıkları manipüle eden de, keyfi fiyatlarla tatlı kazançlara uzanan da aynı muhtekir.

 

Sıkıntı yok.

 

Stokçuluk ve karaborsacılık yükselen değere dönüşüyor, işini bilen yatırımcı krizi fırsata dönüştürüyor, ürettiklerimiz tükettiklerimizi karşılamıyor, borçlarımız artıyor, dışa bağımlı kalem sayımız çoğalıyor, milyoner ve milyarder sayımız fakir fukaraya inat çoğalıyor.

 

Sıkıntı yok.   

  

Baştan aşağı kompleks bir kişilik. Çukuru seviye bilen, kendi hikayesi anlatıldıkça salakça sırıtan, bir tık yukarı mevki için sirk maymununa dönüşen, toplumsal bellek ve sorumluluk yerine bireysel flörte perestiş eden, üretici ve yaratıcı yönelimlerden çok nakliyeci kimliği ile temayüz eden,  çağın ruhunu kavramak yerine nefsin arka sokaklarında fahişelik ve zamparalık yapan bir model.

 

Sıkıntı yok.

 

Geçmiş hamasetinden bir türlü bugüne gelemiyoruz. Tarihçilik kasıntıları ile zihnimiz mefluç. Aynı konular, aynı isimler ısıtılıp ısıtılıp servis ediliyor. Konuşmacılar aynı, dinleyiciler aynı, mevzu aynı. Aklın aldığı mesafe ‘hiç’ mesabesinde. Soldan sağa, yukarıdan aşağıya insanlık adına ürettiğimiz bir ürün, insanlığa sunacak bir mesajımız yok. Üniversitelerimizde itaat makaleleri üreten enstitülerden geçilmiyor. Akademisyenlerimiz puan kovalıyor. İçeride ezberleri ile efelenenler dışarıda nal topluyor. Basılan kitap sayısı azalıyor, kitap okuyan insan sayısı azalıyor. Ama uzman, danışman, araştırmacı, çokbilmiş, malumatfuruş, bilgiç tipler mantar gibi çoğalıyor.

 

Sıkıntı yok.

 

Bir türlü adalet ile özdeşleşemeyen hukuk sınırlarında makinaları ile dolaşan koyu kıyafetli adamlar. Tilkinin bildiği kırk fıkranın tamamının tavuk üzerine olmasının epistemik karakteri misali sanatçının bildiği kırk eserin kırkı da ‘yakınlaştılanlar’dan olmaya dönük. Merdiven altlarında doktora tamamlayan eğitim süreçleri ve gelecek çalan ideolojik aygıtlar. Medya kahramanları salt siyah veya beyaz deme derdindeler ve hangi dünyaya kulak kesilmişlerse öbürüne sağırlar.(İ.Özel) Kelimeler zihin açmıyor, üzerimize atılan taşlar (T.Bora) misali kafamızı, gözümüzü yarıyor.  

 

Sıkıntı yok.

 

Kariyer kelimesi tüm cazibesi ve emperyal karakteri ile ‘akıl oyunları’na devam diyor. İşgal ettiği alanlarda rakam cumhuriyetinin bayrağını çekiyor. Toplumu yönetme faaliyeti olan siyaset, merkezden çevreye propaganda dilinin ayartıcılığı ile yalan, iftira, tutarsızlık, menfaat halleri ile yoluna devam ediyor, ekini ve nesli yok ediyor; fırsat eşitliğini, liyakati, ehliyeti, emeği, alın terini, hak edişi arkaik zamanlara dair anlamsız sesler ya da ‘eskilerin hikayeleri’ (esatiru’l evvelin) yumağına çeviriyor.

 

Sıkıntı yok.   

 

Ferdin özgünlüğü tüketiliyor, yaratıcılığı bitiriliyor. Ferdin biricikliği ilk cinayet ağırlığındaki bir suçla dijital albenilere kurban ediliyor. Estetik çılgınlığı ve cerrahi müdahaleler birbirinin aynı çehreleri çoğaltıyor. Ulusal ve uluslararası marka yiyecek ve içecekler yerel tat ve lezzetleri, damak tadını bitiriyor; imajinatif görsellerle desteklenmiş ortak tatlar geliştiriliyor. İletişim dili harflere ve bir mühendislik faciası olan emojilere teslim edilmiş. Ferdin yorumunda şekillenmiş kişiye özel bir tebessüm, bir kahkaha yerine düğümlere üfüren mühendislerin tasarladığı ürünler ortak dil ve iletişim aracı kılınıyor.

 

Sıkıntı yok.   

 

Her duruma ‘sıkıntı yok’ repliği çekerek kesinlik dünyasından müphemlik uzamına (Thomas Bauer) yönelişin sesi olan yürürlükteki bu akıl, ‘ne olsa gider’ diyen post modernizmin bizdeki izdüşümü galiba.

 

Sıkıntı yok…

 
Etiketler: 'Sıkıntı, yok!',
Yorumlar
Yazarın Diğer Yazıları
21 Ekim 2025
Bendeki Notlar -12- ‘Çocuk Kalsaydı Büyüklüğüm’
572 Okunma.
09 Ekim 2025
Batı’da Şehir Tarihçiliği
910 Okunma.
04 Ağustos 2025
‘Yıkın Efendiler, Yıkın!’ -2-
1820 Okunma.
14 Mayıs 2025
“Ağlasam sesimi duyar mısınız, Mısralarımda…”
1099 Okunma.
22 Nisan 2025
'İNSANIN DÖRT ZİNDANI'
5076 Okunma.
16 Mart 2025
ŞEBBİHALAR HER YERDE
751 Okunma.
09 Mart 2025
'BİR DEĞİRMENDİ BU DÜNYA'
809 Okunma.
08 Eylül 2023
Boşuna değildi boş olmayan hiçbir şey!
3129 Okunma.
17 Ağustos 2023
Köprüler ve Çamurlu Sular
2458 Okunma.
13 Temmuz 2023
Biriktirdiklerim-7-
2245 Okunma.
27 Mayıs 2023
Bingöl’ün Referandum Karnesi
2608 Okunma.
07 Mayıs 2023
Bingöl’de Genel Seçimlere Katılım Oranları (1950-2018)
1797 Okunma.
29 Nisan 2023
1920-2018 Yılları Arasında Bingöl’ü Parlamentoda Hangi Partiler Temsil Etti?
1525 Okunma.
24 Nisan 2023
Bingöl Yakın Siyasi Tarihinde Seçmen Davranışları (1939-2018)
2380 Okunma.
11 Nisan 2023
Siyasetin ‘Hayret’ Makamı Var Mıdır?
2169 Okunma.
05 Nisan 2023
Estetiğin Tükenişi Vicdanın Tükenişidir
1588 Okunma.
23 Mart 2023
“Ben de adayım”
1805 Okunma.
18 Şubat 2023
Şiirin Güncesi -11: “Ben Yokum”
2106 Okunma.
18 Şubat 2023
‘Cansız Bedene Ulaşıldı’ Ne Demek?
1371 Okunma.
18 Şubat 2023
“Ya Bu Defa da Seçilemezsem!”
1525 Okunma.
18 Şubat 2023
Biriktirdiklerim-6
1392 Okunma.
18 Şubat 2023
‘Konfor Ruhun Bataklığıdır’
1639 Okunma.
08 Kasım 2022
Engerek Soyu
2091 Okunma.
16 Eylül 2022
Masanın Ötesi ve Berisi Ya da Sosyolojimizin Metafiziği
3560 Okunma.
05 Eylül 2022
Tatlı Zehirli Sulara Alışanlar İflah Olmaz Mı?
2206 Okunma.
22 Ağustos 2022
Nazar Değmemiş Kapaksız Kitaplar
2933 Okunma.
02 Ağustos 2022
Libası İdrarlı Adamlar
2787 Okunma.
27 Haziran 2022
“Hayatın Anlamı” Nedir?
4022 Okunma.
21 Haziran 2022
‘Ey kötülük!’
2375 Okunma.
24 Mayıs 2022
Şiirin Güncesi 10: “Sonsuz ve Öbürü”
3190 Okunma.
19 Nisan 2022
Düğümlere Üfüren Mühendisler Zamanı
2966 Okunma.
08 Nisan 2022
Bendeki Notlar 11: ‘Şehir Sineması’
2675 Okunma.
20 Mart 2022
Hakikate Tanıklık Nedir?
2639 Okunma.
03 Mart 2022
‘Tüm İnsanlığa Açık ve Ücretsiz Gösteri’
3006 Okunma.
09 Şubat 2022
Bendeki Notlar 10 “Kültür ve Sanat Merkezleri: Sinema, Kırtasiye, Park”
4568 Okunma.
13 Aralık 2021
Frankfurt'ta Bir Haşimi
6938 Okunma.
17 Kasım 2021
Nurettin Topçu’nun Gördüğü ‘Taşralı’
5073 Okunma.
09 Eylül 2021
Harf Eken Kelime Biçer
5894 Okunma.
24 Ağustos 2021
Bir Mütevazi Monologdan Arta Kalan Sualler
3775 Okunma.
24 Haziran 2021
Çekilin aradan, maradan...
5622 Okunma.
15 Haziran 2021
'Biraz da ben konuşayım'
4471 Okunma.
28 Mayıs 2021
‘Apaçık’ Şiir
4632 Okunma.
06 Mayıs 2021
“Şehir’dir adım; kimlik alır, kimlik veririm.”
4825 Okunma.
22 Nisan 2021
Kitaplar Dolusu Susmak...
3809 Okunma.
16 Nisan 2021
Zamanın İdrak Sarkacına Merhaba
3446 Okunma.
23 Mart 2021
Söz Düşerse Ne Kalır Geriye?
4803 Okunma.
18 Ocak 2021
Dayvun, Dayvun, Dayvuno / Day Qırbun Çımun Siyuno
12203 Okunma.
22 Aralık 2020
Biriktirdiklerim -5-
2634 Okunma.
10 Aralık 2020
Biriktirdiklerim -4-
3093 Okunma.
04 Aralık 2020
Biriktirdiklerim -3-
3326 Okunma.
30 Kasım 2020
Parayı Nereye Yatırmalı?
3104 Okunma.
26 Kasım 2020
Biriktirdiklerim -2-
3475 Okunma.
16 Kasım 2020
Biriktirdiklerim -1-
3530 Okunma.
19 Ekim 2020
Ne Zaman Reşit Olacağız?
4766 Okunma.
Haber Yazılımı